Haydi Oynayalım

Archive for the ‘evde oynanan oyunlar’ Category

>

2010’un sonu dolayısıyla daha önce yazmak isteyip yazamadıklarımı diğer blogumda Z Raporu olarak listelemiştim. Geçen yıl Selin’in oynadığı ama benim bir türlü fırsat bulup bloga yazamadığım oyunları da şimdi bu yazıyla aktaracağım. 
İlki Şubat ayında yaptığımız bir Montessori aktivitesi. En çok bilinen ve uygulanan aktivite budur herhalde. Malzemeler: Bir tane tepsi, iki tane cam kase veya ağzı geniş kısa boylu bardak, 5-6 tane pon pon veya yuvarlak pamuk (hani şu makyaj pamuğu diye satılanlardan), bir tane miniğinizin eline uygun rahat açılıp kapanan kesme şeker maşası. Aktivite kısaca şu: Siz çocuğunuzu eğer solak değilseniz sağ tarafınıza oturtarak hiç konuşmadan pamukları bir kaptan diğer kaba maşayla tek tek aktarıyorsunuz ve sonra “sen de yapmak ister misin?” diye soruyorsunuz. Evet derse hiç konuşmadan onun yapmasına izin veriyorsunuz. Daha detaylı bilgi için bkz. Bu Selin’in sıklıkla yaptığı ve çok zevk aldığı bir aktivite.
İkincisi, Mart ayında mutfakta dibimden ayrılmazken ve ben yemek filan yapamazken Selin’i meşgul edeyim diye bulduğum bir oyalama taktiği aslında, “kavanoz doldurma oyunu”. Bir kutu kesme şeker ve büyük bir kavanoz yavrunun önüne konur. Şekerleri tek tek kavanozun içine atması söylenir ve gösterilir. Meleğim, sonunda bir iş becerdim ve anneme yardım ettim diye o kadar mutlu oldu ki üç akşam boyunca babası eve gelir gelmez hararetle “babacım, senin için kanovoja şekey koydum” deyip durdu. Bizim evde kesme şekeri sadece Teoman ve misafirler kullanır da…:)
Üçüncü oyun, Mayıs ayında Turunç’a gittiğimizde Selin’in, eşimin doktora öğrencilerinden sevgili Elif ablasından öğrendiği ve sonra bütün yaz Ayvalık’ta da oynamaya devam ettiği “çiçeklerle boya yapma oyunu”. Önce çeşitli renklerde yumuşak yapraklı çiçekleri alıyorsunuz. Çiçeklerin yapraklarını kağıda sürterek renginin çıkmasını sağlıyorsunuz (bkz. yukarıdaki resim). Bu arada lütfen çiçekleri dalından koparmayın, bilhassa çocuğunuzun gözü önünde. Yere düşenlerden toplarsanız harika olur. Malzemeniz bol değilse kağıdı küçültmenizde fayda var. Bir de boya olarak kullanmadan önce çiçekleri uzun uzun inceleyebilir, çocuğunuzun çiçeklerin renkleri dışında da farklılıkları olduğunu anlamasını sağlayabilirsiniz.
Dördüncü oyun, havaların ısınmasıyla birlikte Selin’in neredeyse her gün balkonda oynadığı “süngerle kaptan kaba su aktarma oyunu”. Bu da bir Montessori aktivitesi ve daha önce bu blogta sevgili Eko Anne Esra nasıl oynandığını ve Ela’nın nasıl eğlendiğini yazmıştı. Çok eğlenceli, fena halde ıslak ve aynı zamanda sıcak havalarda çok ferahlatıcı bir oyun.
Beşinci oyun, Temmuz ayında oynadığımız “buğday-nohut oyunu”. Bu da bildiğimiz Montessori aktivitelerinden biri aslında. Özelliği Selin’in önce parmaklarıyla sonra da çay kaşığı büyüklüğünde biraz derincene bir kaşıkla (bizim kaşığımız tahtaydı mesela) buğdayların içinden nohutları ayıklaması. Ben son olarak bu aktiviteye bir de buğdayların geçebileceği büyüklükte delikler açarak yaptığım karton kevgiri ekledim. Yalnız üzerinde kalan nohutların sayısının 15 tane olmasına dikkat ettim. Kevgirin üzerinde kalan 15 tane nohutu da Montessori matematik çalışması için kullandım. Böylece ilk defa Montessori matematik çalışması yapmış olduk ve ben bu matematik aktivitelerine devam etmem gerektiğini fark ettim. Bu aktivitenin sonunda tabii ki, Selin’in buğdayları kaseden kaseye istediği gibi boşaltmasına ve ortalığa saçmasına izin vermek durumunda kaldım. Öyle çok eğlendi ki…
Altıncı oyun, yine Temmuz ayında oynadığımız “makaraya kurdele veya ip sarma oyunu”. Brüksel’den aldığım 2 metrelik, paket yapmakta kullanılan kurdelelerin kaymayanlarından birini önüne koydum. Önce açmasını istedim, açtı ama tabii sonrasında kurdeleyle biraz(!) oynamasını beklemek zorunda kaldım:) Hevesini alınca kurdeleyi aynı makaraya sarmasını istedim. Makarayı elinde tutarak yapamayınca yere koyup kendi etrafında döndürerek kurdeleyi sarmayı becerdi. Ben de hayretle bakakaldım. Sonbaharda aynı oyunu makaraya makarna yünlerden sararak yaptı ve sanırım bu sefer makarayı elinde tutarak sarabildiği için daha çok eğlendi. Bu oyunu oynamaya başlamadan önce ipin veya kurdelenin ucunu makaraya bir seloteyple bantlamanızı tavsiye ederim. Kaymayı önlediği için çocuklar sarma hareketini daha rahat yapabiliyor. Ben Selin kurdeleyle ilk kez oynarken bantlamamıştım ve yazık yavrum, çok uğraşmıştı. Sonradan akıl edip bantladığımda daha rahat yapabildiğini gördü ve oynama hevesi arttı.  
Yedinci oyun, “havada bulut denizde balık oyunu”. Bu bildiğimiz pamuk yapıştırma oyunu aslında. Evde yeterince beyaz pamuk olmadığından mavi renkte ½ A4 kağıdına beyaz pastel boyayla bir bulut resmi çizdim. Selin’in önüne yapıştırıcıyı ve pamuğu koyup ne yapacağımızı gösterdim. Önce bulutun içine yapıştırıcıyı boydan boya sürdü. Sonra da pamukları küçük küçük koparıp yapıştırdı. Bulut bittikten sonra “anne bu denizde bayık da oyabiyiy” dedi ve eline kalem alıp pamukların üzerinden çizgileri, benekleri bol bir balık resmi yaptı. Havada bulut, oldu sana denizde balık:) Selin’in son lafı şu oldu. “Anne, assında kaadımız biyaz daa büyük osaydı bu attapot veya deniz anası da oyabiiydi.” 
Sekizinci ve son oyun, Selin’in renkli ayakkabı bağcıklarıyla kendi yarattığı bir oyun, “bağcıklarla şekil yapma oyunu”. Kolaylıkla anlaşılacağı üzere Selin’de son zamanlarda Nemo’dan dolayı bir balık sevdası baş gösterdi. Bir akşamüstü salondaki işimi bitirmiş mutfağa gidiyordum kiii, bir baktım girişteki halının üzerinde renkli bağcıklarla yapılmış çeşitli balıklar var. Tam “Anne baaak!” deyip heyecanla yaptıklarını bana gösterirken aniden yerinden kalktı ve “duuuy, bi dakka anne, bunun gözü eksik, bi göz buymam geyek” deyip mutfaktaki çekmeceden demliklerin içine takılan süzgeci buldu ve getirip göz diye koydu. Bunun üzerine ben de hemen ertesi gün gidip renkli renkli bağcıklar aldım. Artık kafasına göre zürafa mı, fil mi olduğu katiyen belli olmayan arada bir yılan, timsah veya su aygırı olduğunda ısrar ettiği şekiller yapıyor:)
Bunlar fotoğraf çekmeyi unutmadıklarım. Bir de çeşitli sebeplerden fotoğraflayamadığım aktiviteler/oyunlar var. Çoğunlukla ben de oyuna katıldığımdan, unutuyorum:) Onları da tekrar tekrar yaparken –ki ara ara yapıyoruz, fotoğraflamaya çalışacağım.

>

Geçtiğimiz hafta öğlenleri kreşten dönerken bahçeyi gözlerimizle tarayarak tablomuz için malzemeler topladık. Çiçek, bilumum kuru/taze yapraklar, kuş tüyü (harbiden güvercin tüyü), ağaç kabuğu, küçük kozalaklar vs.
Eve dönünce Meleğim topladıklarımızı rahatça görebilsin diye bir kutunun kapağına koyduk. Malzemelerimiz sayıca fazla olmadığından A4’ten biraz daha küçük kalın bir karton kullandık. Selin eline yapıştırıcıyı aldı ve bahçeden topladıklarımızı istediği gibi yapıştırdı. İlk yapıştırmada tutmayanlar için yardım etmemi istedi ama yapışkanı sürerken değil, yapıştırıp beklerken. Meleğim çok eğlendi ve yapıştırıcıyı elinden bırakmadan “baska bii sii vay mı anne?” diye en az 7-8 defa sordu. Bir dahaki sefere başka şeyler yapıştırmaya karar verdik.

>

Önce evdeki çekmecelere yayılmış pideci, tesisatçı, terzi vs. gibi hiç ummadığınız zamanlarda gerekli olan ve arayıp bulamadığınız ne kadar kartvizit varsa biraraya toplanır. Sonra kırtasiyeden 2 liralık plastik kapaklı basit bir kartvizitlik alınır. Kartvizitleri topluca avucunda tutmayı ve salonun ortasında “kay gibi” diyerek oraya buraya savurmayı oyun zanneden çocuğunuzun eline tutuşturulur. Kartvizitlerin yerlerine nasıl konulduğu gösterilir. Çocuğunuz tüm kartları yerleştirirken boş kalan sayfaları dolduramayıp “anne daha fazya kaytzit veyiy misin?” diye soracağı hemen farkedilir ve “bak bakalım kolayca çıkabiliyor mu kartlar?” diye sorulur. Arada bir kafasını kaldırıp size bakarken “simdi saa eyimye, simdi de soy eyimye yeyestiyiyoyum” diyen ciddiyet abidesi çocuğunuzun fotoğrafları çekilir. Size her ne yapıyorsanız yaklaşık 15-20 dakika kazandıran bu oyalama taktiği derhal yazılır ve bloga aktarılır.

>

Ayvalık’ın sıcağında, Selin’in ve ana-baba olarak bizim peynir beyazlığımızdan ve güneş çarpmasından korkarak ve tabii benim güneş alerjimi göz önüne alarak sahile ancak ya sabah çok erken –ki Selin’le bu mümkün değil, ya da akşam üzeri gidebiliyoruz. Günün en sıcak saatlerini de evde geçiriyoruz. Biraz şarkı, biraz dans, biraz oyun, çokça kitap, bolca boyama vs. ama eninde sonunda boyadan bile sıkılır hale geliyor Selin.
Son 2-3 yıldır sıcaktan bunalınca kendisini oyalamak için sahilden topladığı taşları rengarenk boyayan Sina Dedesinden ilham alarak (bkz.yukarıdaki resim), kumsalda bulduğum en büyük ve en beyaz taşları, yanımda getirdiğim sulu boya ve fırçalarla birlikte Selin’in önüne koydum. Taşlar şimdiye dek kağıt ve türlerinden başka malzeme bilmeyen meleğime çok değişik geldi. Önce taşları epey bir inceledi sonra da hemen boyamaya başladı. Farklı renkteki taşları boyarken mesela kırmızının kırmızı değil de başka bir renkmiş gibi görünmesini çok “komik” buldu. Tek sorun taşların bir tarafının kurumasını beklemekte zorlanmasıydı. Bana da bu sıcak yaz günlerinde bunu basit bir oyun, bir aktivite olarak sizlere önermek kaldı.

>

Rezalet! Gerçek bir rezalet! 2010 yılını yarılamaya şurada topu topu bir ay kalmış ve ne ben ne de diğer yazarlar iki satır bir oyun yazmış. Hani Ocak ayının başında Damla da bir oyun göndermeseymiş, tam süper rezalet olacakmış. Bu ayıba bir son vermek üzere derhal harekete geçiyorum ve hemen bir oyun yazıyorum. Dün yaklaşık bir saat süren elektrik kesintisi sırasında aniden doğaçlama ortaya çıktığı için maalesef fotoğraf çekemedim. Alet olarak küçük bir el fenerine ve elektrik kesintisine ya da zaten hep loş olan/fazla ışık almayan banyo ve/veya mutfağa ihtiyaç var. Biz ilk önce banyoda, kesinti uzayınca da mutfakta oynadık.
Oyun şöyle oynanıyor: Elinizde el feneriyle karanlığımsı banyoya giriyorsunuz ve değişik bir tonlamayla bu da ne diye sorarak feneri çok ani bir hareketle seçtiğiniz eşya veya objenin üzerine tutuyorsunuz. Selin kikir kikir gülmekten önce 2-3 eşyayı pas geçti. Sonra oyuna dahil oldu ve o da benim soruyu sorarkenki tonlamamı taklit etmeye çalışarak cevap vermeye başladı. Misal aniden musluğun üzerine ışığı tutup bu nedir diye sorun. Cevap alır almaz yine ani bir hareketle başka bir yöndeki eşyaya ışığı yöneltin (mesela biz de lavabonun tam karşısında çamaşır sepeti var) ama bu sefer sorunuz “bu da ne böyle yaaavvv?” gibi bir şey olsun. Ben böylelikle Selin’in hiç tahmin etmediğim eşyaların bile adını bildiğini fark ettim (misal, babanın gaygayası –gargarası, fayas-fayans). Bilhassa mutfakta bildiği aletleri duyunca hafif bir şok geçirdiğimi itiraf edeyim. Arada bir el fenerini aniden yüzüne (katiyen gözüne değil) tutup bu da kim yavvv derseniz bir kikirdeme daha duyabilirsiniz:) Eğer kendi yüzünüze tutup bir de komiklik yaparsanız kocamaan kahkahalarıyla kulaklarınız bayram eder, içinizde güller açar:) Benden söylemesi…:)

>Bu oyunu Ilgaz 2 yaşına yaklaşırken oynamıştık ve o zaman Kitubi’de yazmıştım. Ilgaz artık neredeyse 3 yaşında olacak ama eminim döküntüyü göze alıp yine yapsam, yine bayılarak oynar.
Şirket sırlarıyla oynuyoruz 🙂

Kış için kum havuzu yerine, öğütülmüş “çok gizli evrak” havuzu yaptık. Söylenecek fazla bir şey yok, resim anlatıyor. Fikir birkaç yabancı siteden toplama, malzeme işyerindeki kağıt öğütücüden. Kimse boşaltmadığı için genelde ağzına kadar dolu olduğundan, bir büyük poşet ile tek öğütücü kovasındakileri toparlamak yeterli oldu. Uzay gemisi için gerekli kolilerin peşine, kıyılmış kağıtları da toparlayınca, artık işyerinde atılacak şeyleri önce bana bir soruyorlar, Ilgaz’a lazım mı diye :).

Birkaç not:

  • Küçük yuvarlak lekelerin fotoğrafın netliğini bozduğunu farkedebilirsiniz, bunlar kağıt tozu. Benim gibi eğlence fikriyle sabırsızlanıp alelacele düzeneği kurmak yerine, önce eski bir tülü çuval gibi kullanıp içine doldurarak balkondan silkeleyerek havalandırmanızı tavsiye ederim. Elektri süpürge ile de çekilebilir. Yoksa, ilk oyunda çok fena toz çıkıyor, burnu ve ciğerleri için de bu toz iyi olmayabilir.
  • Oynanmadığında gayet güzel sıkıştırılarak dar bir alanda saklanabiliyor.
  • Havuzun altına büyük bir çarşaf, örtü serin.
  • Sonuçta kağıt olduğu için temizlenemez bir pislik çıkartmıyor. Yine de temizlikten önceki günü seçmekte yarar var. Bizimki gibi üzerine yapışan kağıtlara aldırmadan havuzdan hızla fırlayıp, koşarak odasından kovalarını almaya giderse evde bomba patlamış gibi bir görüntü ortaya çıkabiliyor.

18-24 yaş grubu için oyun fikirleri:
18-24 Aylık Bebek Bakımı – Oyun Zamanları
18 aylık bebeklerin en sevdiği oyun ve oyuncaklar

Bebeğinizle eğlenceli günler dilerim 🙂
Damla
http://www.kitubi.com/
http://www.nurturia.com.tr//people/damla

>Ela Naz 17 aylık – Suyun Büyüsü
İlk aktivitemizin adı :”Suyun Büyüsü“. “101 Fun, Easy Games That Help Learn Kids To Focus” kitabında gördüğüm aktivite kitapta da bu adla geçiyor.

Materyal çok basitmiş görünse de sünger ve bir tas su 1.5-3 yaş arası bir çocuğun odaklanması için eğlenceli zamanlar yaratıyor. DİKKAT: Bir tas suyun yanında bile asla çocuğunuzu yalnız bırakmayınız.

Uyarmaya çalıştığımız ilgi noktası: Odaklanma
Materyaller: İki tas, biri yarı dolu
Temiz, kuru sünger parçaları

Süngerleri çocuğunuzun rahatlıkla sıkabileceği küçüklüklerde kesin. Islanmanın çok önemli olmadığı biryerde çocuğunuzun önüne bir dolu bir boş tas koyuyorsunuz. Süngerlere suyu toplayıp diğer tasa sıkarak eğlenmesinin tadını çıkarıyorsunuz. Çocuk burda süngerler yaşken ve kuruyken nasıl olduklarını da görüyor. Suyu öbür tasa aktarması da çok hoşuna gidiyor.

Varyasyonları
* Plastik bir şişenin iki tarafını kesin. Plastiği içi görünmez bir malzemeyle kaplayın. Suyu plastik tünelin içine doğru akıtıp öbür tarafdan nasıl aktığını seyretmesini, yaşına göre kendisinin de yapmasını sağlayabilirsiniz.
* Tenis topu veya benzeri bir topu tasın içine atın.. Çocuğunuz yakalamaya çalıştıkça kaçışına tanık olup, eğlenecektir.
* Tasa mantar tıpalar atıp, bir tarafdan üfürebilirsiniz. Tıpaların suyun yüzündeki hareketi çok hoşuna gidebilir.
Bu oyunlar banyoda da veya çocuk küvetinde de güzel oynanabilir. Oyunlar oynanırken kaymamasına dikkat edin. Kaymaz bir mat güzel olabilir.

Ne öğreniliyor?
Çocuklar eşyaların ıslandığında nasıl şekil ve özellik değiştirebildiğine dair ilk derslerini alıyorlar. Bu örnekte, kuruyken yüzen bir şeyin ıslandığında nasıl battığını da gözlemliyor.
Aynı zamanda, suyun nasıl çeşitli kapların içinden veya dışından geçtiği gibi özelliklerini öğrenme imkanları oluyor.
Dünyada keşfedilecek çok güzel şeyler olduğunu da gösteriyor..

Ela uzun süre süngerlerle oynadı. Ordan oraya su taşıdı. Topu yakalamaya çalıştı. Sonra suya çırparak eğlendi.. Çok keyifli zaman geçirdi.

Küçük Çocuğa Yapıştırmayı Öğretmek


Bir kartona yapıştırılmak üzere bir sürü kare ve üçgen kestik birlikte. Önce makas kullanmanın ne kadar ilginç olduğunu gördü.. Keserken çok eğlendi. Sonra ağzına almadığına emin olarak ve her yapıştırdığımız karede beraber “kare, her üçgende “üçgen” diyerek ev şeklinde beraber yapıştırdık.. Yapıştırmak da hoşuna gitti. Üstüne de biraz makarna ve kürdanla süsleme yapıp çok eğlendik..

Sonra beraber pamukları topak topak hale getirdik.. Ve kağıdımıza yapıştırdık. İki tane göz, bir süpürge, bir de burun kestik. Ela sonra kar kar diye dolandı bütün gün. Keşke kar görüp öyle yapsaydık ama olsun çağrışım yapar diye düşünüyorum..

>

Selin (22 ay)
İlk defa on gün kadar önce oynadık ve oynarken o kadar eğlendik ki fotoğraf çekmeyi unuttum. Bu sefer makineyi de yanıma alıp “Haydi Meleğim, çorapların aynılarını bulalım” dedim. İlk oynadığımızda sepetin içinden ben bir tane çorap çekip aynısını bulmasını istemiştim. Sadece benim ve babasının çorapları vardı sepette. Çorapların diğer tekini bulduğunda, benim çorabımsa “anne anne” babasının çorabıysa “baba baba” diyerek verdi. Gerçi ayırmak kolay, renkliler benim, siyah, kahverengi, gri olanlar babasının:)

Bu sefer kendi çoraplarını da sepete attım ve işler biraz karıştı. Çünkü meleğimin sepetteki neredeyse bütün çorapları pembenin birbirine yakın tonlarıydı ve düz renk olanları pek ayıramadı. Ama üzerinde ufacık bir desen gördü mü hemen eşleştirebildi. Benim çorap seçmemi beklemeden kendisi eline aldığı çorabın diğer tekini arayıp buldu. Tabii ilk önce yine benim çoraplarımı ayırdı:)

Eşleştirdiği çorapları kanapeye pazar tezgahı misali dizdikten sonra bütün çorapları yeniden sepete doldurdu. Tekrar oynadık ama bu sefer kanapeye dizmeden.

Tekrar eşleştirip ben çorapları içine doğru katlayınca tek tek sepete attı hepsini, sonra da koca sepeti alıp odaya doğru yola çıktı. Sepetin bir ucundan da ben tuttum, pek sevindi. Dolabının önüne geldik, en alt çekmeceyi çekti (çorap çekmecesidir) çoraplarının hepsini tek tek çekmeceye yerleştirdi. Benimkileri “anne anne al al” diyerek bana verdi, çekmeceme koyayım diye. Sonra da “bitirdim nihayet” edasıyla arkasına bile bakmadan salona oyuncaklarının yanına döndü:)

>Selin (22 ay)

Malzemeler: 3-5 tane tahta boncuk, boncukların rengiyle kontrast renkte, biraz uzuncana ve ince olmayan ip.
Dün Selin uykudan uyanınca ipe boncuk geçirme oyunu oynadık. Daha doğrusu oynamaya çalıştık. Çünkü şaşkın ben, yün ipliğin ucunu çakmakla yakıp azıcık sertleşse bile tahta boncukların arasından geçerken eğilip büküleceğini hesaplayamadım. Ortaya aşağıdaki fotoğraflarda gördüğünüz görüntüler çıktı.
 
Önce ben bir kaç defa ipi ve boncukları nasıl tutması gerektiğini gösterdim. Boncukları, delikleri yanlara gelecek şekilde tutmak yerine aşağı ve yukarı gelecek şekilde tutup, ipi yukarıdan aşağıya geçirmeye çalıştı. Oyunu çok ciddiye aldı ve bir kaç tane boncuğu yoğun gayretler sonucunda ipten geçirdi ama boncuklar şöylee ipten kayarak aşağıya in(e)medi. Meleğim epey inat ve de ısrar etti oynayacağım diye ama aynı inat “nayır!, nayır!geçmeyeceğim boncukların aralarındannn!”, diyen ipte de olunca bir süre sonra oyun azaba dönüştü.

Bu sırada eline aldığı bir boncuk yanlışlıkla düşüp bir diğer boncuğa çarpınca çıkan ses o kadar hoşuna gitti ki Selin’in, o andan itibaren ipi hiç iplemedi ve boncukları avuçlayıp avuçlayıp –ki küçüçük avuçlarına topu topu iki tane boncuk sığabiliyor:))- diğerlerinin üzerine attı. Aktivite pek başarılı değildi ama boncukları tokuşturma kısmı epey eğlenceliydi. Bu aktiviteyi bir dahaki sefere çamaşır ipi kullanmak üzere aklımın bir köşesine kaldırdım.

>Taa Haziran ayından beri yazılmayı bekleyen bir oyunla yaklaşık dört aylık suskunluğu daha doğrusu ataleti bozuyorum, nihayet!
Aşağıda fotoğraflarını gördüğünüz oyun için önce marketten içinde değişik renkler bulunan ve 100’lük paketler halinde satılan pipetlerden alınır. Sonra aynı veya başka bir marketten (ben şanslıydım, Bilkent Real’de buldum hepsinden) pipetlerin renginde kalın plastik bardaklardan alınır. Ben pipet paketinde 6 renk olmasına rağmen sadece dört renkte plastik bardak bulabildim ama Selin’in kafasını fazla karıştırmamak için üç tanesiyle oyun hazırladım. Oyuna pembe ve sarı renklerle başladık, sonra yeşili dahil ettik. Her bardağın içine kendi renginden iki tane pipet koydum. Bardakların önüne de karışık olarak 3’er taneden önce 6 pipet, yeşil bardağı da dahil edince 9 pipet koydum ve pipetleri birer birer aynı renk pipetlerin olduğu bardağa koymasını istedim. Her pipeti önce dişleyip kalite kontrolden geçirdi, sonra da aynı renk bardağa koydu kolaylıkla.Oyunun ikinci aşamasında bardaklardaki pipetlerin hepsini karışık olarak önüne koydum ve yine aynı şeyi yapmasını istedim. Bütün pipetleri biraz düşünerek, biraz dişleyerek bardaklarına tek tek koydu. Sonra oyundan sıkıldığını göstermek için pipetleri kanapeye döküp bardakları bir kaç kez değişik sıralamalarla içiçe geçirdi. Elbette bu esnada pipetleri dişlemeye devam etti hatta en son pembe bir pipeti –ki kıyafetine de pek uymuştu- uzun süre dişleyerek ortalıkta dolaştı. Oyunu bitirdikten yaklaşık 20 dakika sonra bardakların hepsini mutfağa getirdi ve boyu tezgaha yetişemediğinden “annne al al, annne al” diyerek elime tutuşturdu:)
Not: Bu oyunu ilk kez oynadığımız Haziran ayında Selin 17 aylıktı.