Haydi Oynayalım

>

2010’un sonu dolayısıyla daha önce yazmak isteyip yazamadıklarımı diğer blogumda Z Raporu olarak listelemiştim. Geçen yıl Selin’in oynadığı ama benim bir türlü fırsat bulup bloga yazamadığım oyunları da şimdi bu yazıyla aktaracağım. 
İlki Şubat ayında yaptığımız bir Montessori aktivitesi. En çok bilinen ve uygulanan aktivite budur herhalde. Malzemeler: Bir tane tepsi, iki tane cam kase veya ağzı geniş kısa boylu bardak, 5-6 tane pon pon veya yuvarlak pamuk (hani şu makyaj pamuğu diye satılanlardan), bir tane miniğinizin eline uygun rahat açılıp kapanan kesme şeker maşası. Aktivite kısaca şu: Siz çocuğunuzu eğer solak değilseniz sağ tarafınıza oturtarak hiç konuşmadan pamukları bir kaptan diğer kaba maşayla tek tek aktarıyorsunuz ve sonra “sen de yapmak ister misin?” diye soruyorsunuz. Evet derse hiç konuşmadan onun yapmasına izin veriyorsunuz. Daha detaylı bilgi için bkz. Bu Selin’in sıklıkla yaptığı ve çok zevk aldığı bir aktivite.
İkincisi, Mart ayında mutfakta dibimden ayrılmazken ve ben yemek filan yapamazken Selin’i meşgul edeyim diye bulduğum bir oyalama taktiği aslında, “kavanoz doldurma oyunu”. Bir kutu kesme şeker ve büyük bir kavanoz yavrunun önüne konur. Şekerleri tek tek kavanozun içine atması söylenir ve gösterilir. Meleğim, sonunda bir iş becerdim ve anneme yardım ettim diye o kadar mutlu oldu ki üç akşam boyunca babası eve gelir gelmez hararetle “babacım, senin için kanovoja şekey koydum” deyip durdu. Bizim evde kesme şekeri sadece Teoman ve misafirler kullanır da…:)
Üçüncü oyun, Mayıs ayında Turunç’a gittiğimizde Selin’in, eşimin doktora öğrencilerinden sevgili Elif ablasından öğrendiği ve sonra bütün yaz Ayvalık’ta da oynamaya devam ettiği “çiçeklerle boya yapma oyunu”. Önce çeşitli renklerde yumuşak yapraklı çiçekleri alıyorsunuz. Çiçeklerin yapraklarını kağıda sürterek renginin çıkmasını sağlıyorsunuz (bkz. yukarıdaki resim). Bu arada lütfen çiçekleri dalından koparmayın, bilhassa çocuğunuzun gözü önünde. Yere düşenlerden toplarsanız harika olur. Malzemeniz bol değilse kağıdı küçültmenizde fayda var. Bir de boya olarak kullanmadan önce çiçekleri uzun uzun inceleyebilir, çocuğunuzun çiçeklerin renkleri dışında da farklılıkları olduğunu anlamasını sağlayabilirsiniz.
Dördüncü oyun, havaların ısınmasıyla birlikte Selin’in neredeyse her gün balkonda oynadığı “süngerle kaptan kaba su aktarma oyunu”. Bu da bir Montessori aktivitesi ve daha önce bu blogta sevgili Eko Anne Esra nasıl oynandığını ve Ela’nın nasıl eğlendiğini yazmıştı. Çok eğlenceli, fena halde ıslak ve aynı zamanda sıcak havalarda çok ferahlatıcı bir oyun.
Beşinci oyun, Temmuz ayında oynadığımız “buğday-nohut oyunu”. Bu da bildiğimiz Montessori aktivitelerinden biri aslında. Özelliği Selin’in önce parmaklarıyla sonra da çay kaşığı büyüklüğünde biraz derincene bir kaşıkla (bizim kaşığımız tahtaydı mesela) buğdayların içinden nohutları ayıklaması. Ben son olarak bu aktiviteye bir de buğdayların geçebileceği büyüklükte delikler açarak yaptığım karton kevgiri ekledim. Yalnız üzerinde kalan nohutların sayısının 15 tane olmasına dikkat ettim. Kevgirin üzerinde kalan 15 tane nohutu da Montessori matematik çalışması için kullandım. Böylece ilk defa Montessori matematik çalışması yapmış olduk ve ben bu matematik aktivitelerine devam etmem gerektiğini fark ettim. Bu aktivitenin sonunda tabii ki, Selin’in buğdayları kaseden kaseye istediği gibi boşaltmasına ve ortalığa saçmasına izin vermek durumunda kaldım. Öyle çok eğlendi ki…
Altıncı oyun, yine Temmuz ayında oynadığımız “makaraya kurdele veya ip sarma oyunu”. Brüksel’den aldığım 2 metrelik, paket yapmakta kullanılan kurdelelerin kaymayanlarından birini önüne koydum. Önce açmasını istedim, açtı ama tabii sonrasında kurdeleyle biraz(!) oynamasını beklemek zorunda kaldım:) Hevesini alınca kurdeleyi aynı makaraya sarmasını istedim. Makarayı elinde tutarak yapamayınca yere koyup kendi etrafında döndürerek kurdeleyi sarmayı becerdi. Ben de hayretle bakakaldım. Sonbaharda aynı oyunu makaraya makarna yünlerden sararak yaptı ve sanırım bu sefer makarayı elinde tutarak sarabildiği için daha çok eğlendi. Bu oyunu oynamaya başlamadan önce ipin veya kurdelenin ucunu makaraya bir seloteyple bantlamanızı tavsiye ederim. Kaymayı önlediği için çocuklar sarma hareketini daha rahat yapabiliyor. Ben Selin kurdeleyle ilk kez oynarken bantlamamıştım ve yazık yavrum, çok uğraşmıştı. Sonradan akıl edip bantladığımda daha rahat yapabildiğini gördü ve oynama hevesi arttı.  
Yedinci oyun, “havada bulut denizde balık oyunu”. Bu bildiğimiz pamuk yapıştırma oyunu aslında. Evde yeterince beyaz pamuk olmadığından mavi renkte ½ A4 kağıdına beyaz pastel boyayla bir bulut resmi çizdim. Selin’in önüne yapıştırıcıyı ve pamuğu koyup ne yapacağımızı gösterdim. Önce bulutun içine yapıştırıcıyı boydan boya sürdü. Sonra da pamukları küçük küçük koparıp yapıştırdı. Bulut bittikten sonra “anne bu denizde bayık da oyabiyiy” dedi ve eline kalem alıp pamukların üzerinden çizgileri, benekleri bol bir balık resmi yaptı. Havada bulut, oldu sana denizde balık:) Selin’in son lafı şu oldu. “Anne, assında kaadımız biyaz daa büyük osaydı bu attapot veya deniz anası da oyabiiydi.” 
Sekizinci ve son oyun, Selin’in renkli ayakkabı bağcıklarıyla kendi yarattığı bir oyun, “bağcıklarla şekil yapma oyunu”. Kolaylıkla anlaşılacağı üzere Selin’de son zamanlarda Nemo’dan dolayı bir balık sevdası baş gösterdi. Bir akşamüstü salondaki işimi bitirmiş mutfağa gidiyordum kiii, bir baktım girişteki halının üzerinde renkli bağcıklarla yapılmış çeşitli balıklar var. Tam “Anne baaak!” deyip heyecanla yaptıklarını bana gösterirken aniden yerinden kalktı ve “duuuy, bi dakka anne, bunun gözü eksik, bi göz buymam geyek” deyip mutfaktaki çekmeceden demliklerin içine takılan süzgeci buldu ve getirip göz diye koydu. Bunun üzerine ben de hemen ertesi gün gidip renkli renkli bağcıklar aldım. Artık kafasına göre zürafa mı, fil mi olduğu katiyen belli olmayan arada bir yılan, timsah veya su aygırı olduğunda ısrar ettiği şekiller yapıyor:)
Bunlar fotoğraf çekmeyi unutmadıklarım. Bir de çeşitli sebeplerden fotoğraflayamadığım aktiviteler/oyunlar var. Çoğunlukla ben de oyuna katıldığımdan, unutuyorum:) Onları da tekrar tekrar yaparken –ki ara ara yapıyoruz, fotoğraflamaya çalışacağım.

>

Geçen sene Brüksel’den aldığım ve okudukça biraz hayal kırıklığına uğradığım (çünkü aktivite diye yazdıkları bir çok şeyi biz zaten biliyor ve yapıyoruz) “365 activités avec mon tout-petit” kitabından, bilhassa karda yapılabilecek bir aktiviteyi, itiraf ediyorum aslında aylaaar önce çevirdim ama karın yağmasını bekledim. Şimdi tam zamanıdır diye yazıyorum. Ben kızımın senenin başında yağan karla yaşadığı tecrübe yüzünden (bkz. blogum) bu sefer de bu aktiviteyi yapamayacağız diye düşünmüştüm. Aktiviteyi yaptık yapmasına ama bu sefer de Selin nihayet karla barıştı diye malzemeleri almaya eve döndüğümde heyecan ve sevinçten fotoğraf makinesini evde bıraktım. Bu yüzden fotoğraf yok maalesef. Artık sizin fotoğraf ve yorumlarınızı bekliyorum.
Malzemeler: Bir kaç değişik renkte gıda boyası ve renk sayısı kadar plastik şişe (kapaklarının mayonez kapakları gibi olması gerekiyor.)
Bir kaç değişik renkte gıda boyasını ayrı ayrı plastik şişelerde suyla karıştırın. Kar yağdığında dışarı çıkıp karın üstüne çocuğunuzla çeşitli desenler çizebilir veya kardan adama giysi yapabilirsiniz.
Not:  Her ne kadar S. Striker kitabında, bunun yaratıcılığı öldüren bir şey olduğunu söylüyorsa da yukarıdaki resmin çıktısını alıp çocuğunuza boyatabilirsiniz. Daha fazla boyama sayfası için şuraya tıklayabilirsiniz.

>

Geçtiğimiz hafta öğlenleri kreşten dönerken bahçeyi gözlerimizle tarayarak tablomuz için malzemeler topladık. Çiçek, bilumum kuru/taze yapraklar, kuş tüyü (harbiden güvercin tüyü), ağaç kabuğu, küçük kozalaklar vs.
Eve dönünce Meleğim topladıklarımızı rahatça görebilsin diye bir kutunun kapağına koyduk. Malzemelerimiz sayıca fazla olmadığından A4’ten biraz daha küçük kalın bir karton kullandık. Selin eline yapıştırıcıyı aldı ve bahçeden topladıklarımızı istediği gibi yapıştırdı. İlk yapıştırmada tutmayanlar için yardım etmemi istedi ama yapışkanı sürerken değil, yapıştırıp beklerken. Meleğim çok eğlendi ve yapıştırıcıyı elinden bırakmadan “baska bii sii vay mı anne?” diye en az 7-8 defa sordu. Bir dahaki sefere başka şeyler yapıştırmaya karar verdik.

>

Önce evdeki çekmecelere yayılmış pideci, tesisatçı, terzi vs. gibi hiç ummadığınız zamanlarda gerekli olan ve arayıp bulamadığınız ne kadar kartvizit varsa biraraya toplanır. Sonra kırtasiyeden 2 liralık plastik kapaklı basit bir kartvizitlik alınır. Kartvizitleri topluca avucunda tutmayı ve salonun ortasında “kay gibi” diyerek oraya buraya savurmayı oyun zanneden çocuğunuzun eline tutuşturulur. Kartvizitlerin yerlerine nasıl konulduğu gösterilir. Çocuğunuz tüm kartları yerleştirirken boş kalan sayfaları dolduramayıp “anne daha fazya kaytzit veyiy misin?” diye soracağı hemen farkedilir ve “bak bakalım kolayca çıkabiliyor mu kartlar?” diye sorulur. Arada bir kafasını kaldırıp size bakarken “simdi saa eyimye, simdi de soy eyimye yeyestiyiyoyum” diyen ciddiyet abidesi çocuğunuzun fotoğrafları çekilir. Size her ne yapıyorsanız yaklaşık 15-20 dakika kazandıran bu oyalama taktiği derhal yazılır ve bloga aktarılır.

>

Ayvalık’ın sıcağında, Selin’in ve ana-baba olarak bizim peynir beyazlığımızdan ve güneş çarpmasından korkarak ve tabii benim güneş alerjimi göz önüne alarak sahile ancak ya sabah çok erken –ki Selin’le bu mümkün değil, ya da akşam üzeri gidebiliyoruz. Günün en sıcak saatlerini de evde geçiriyoruz. Biraz şarkı, biraz dans, biraz oyun, çokça kitap, bolca boyama vs. ama eninde sonunda boyadan bile sıkılır hale geliyor Selin.
Son 2-3 yıldır sıcaktan bunalınca kendisini oyalamak için sahilden topladığı taşları rengarenk boyayan Sina Dedesinden ilham alarak (bkz.yukarıdaki resim), kumsalda bulduğum en büyük ve en beyaz taşları, yanımda getirdiğim sulu boya ve fırçalarla birlikte Selin’in önüne koydum. Taşlar şimdiye dek kağıt ve türlerinden başka malzeme bilmeyen meleğime çok değişik geldi. Önce taşları epey bir inceledi sonra da hemen boyamaya başladı. Farklı renkteki taşları boyarken mesela kırmızının kırmızı değil de başka bir renkmiş gibi görünmesini çok “komik” buldu. Tek sorun taşların bir tarafının kurumasını beklemekte zorlanmasıydı. Bana da bu sıcak yaz günlerinde bunu basit bir oyun, bir aktivite olarak sizlere önermek kaldı.

>Bugünkü oyunun da maalesef fotoğrafı yok. Çünkü hem oynayıp hem fotoğraf çekebilmem imkansız. Teoman’ı beklersek de Selin’in bu oyunu oynama yaşı geçecek.

Oyun şöyle: Sırtınızı sağlam bir yere dayayarak (ya da karın kaslarınıza güvenerek) çocuğunuzu dizlerinizin üzerine oturtun ve ellerinden tutun. “Yukarı” derken dizlerinizi yavaşça kaldırın ama “aşağı” derken aniden indirin. Selin aniden aşağıya inmeye bayıldığından biz bu oyunu ‘hala’ oynuyoruz. Bilhassa geçen yaz, deniz kenarında şezlongta ya da kumların üzerinde defalarca ve defalarca oynadık. Çocuklar hem yukarıyı aşağıyı öğreniyor hem de acayip eğleniyorlar. İlk yaptığınızda çocuğunuzun korkmaması için dizlerinizi önce yavaşça aşağıya indirip sonra hızlanabilirsiniz. Yaşları ilerledikçe bu oyun için hakikaten sağlam dizlere ihtiyaç olduğunu da hemen belirteyim:)

>

Rezalet! Gerçek bir rezalet! 2010 yılını yarılamaya şurada topu topu bir ay kalmış ve ne ben ne de diğer yazarlar iki satır bir oyun yazmış. Hani Ocak ayının başında Damla da bir oyun göndermeseymiş, tam süper rezalet olacakmış. Bu ayıba bir son vermek üzere derhal harekete geçiyorum ve hemen bir oyun yazıyorum. Dün yaklaşık bir saat süren elektrik kesintisi sırasında aniden doğaçlama ortaya çıktığı için maalesef fotoğraf çekemedim. Alet olarak küçük bir el fenerine ve elektrik kesintisine ya da zaten hep loş olan/fazla ışık almayan banyo ve/veya mutfağa ihtiyaç var. Biz ilk önce banyoda, kesinti uzayınca da mutfakta oynadık.
Oyun şöyle oynanıyor: Elinizde el feneriyle karanlığımsı banyoya giriyorsunuz ve değişik bir tonlamayla bu da ne diye sorarak feneri çok ani bir hareketle seçtiğiniz eşya veya objenin üzerine tutuyorsunuz. Selin kikir kikir gülmekten önce 2-3 eşyayı pas geçti. Sonra oyuna dahil oldu ve o da benim soruyu sorarkenki tonlamamı taklit etmeye çalışarak cevap vermeye başladı. Misal aniden musluğun üzerine ışığı tutup bu nedir diye sorun. Cevap alır almaz yine ani bir hareketle başka bir yöndeki eşyaya ışığı yöneltin (mesela biz de lavabonun tam karşısında çamaşır sepeti var) ama bu sefer sorunuz “bu da ne böyle yaaavvv?” gibi bir şey olsun. Ben böylelikle Selin’in hiç tahmin etmediğim eşyaların bile adını bildiğini fark ettim (misal, babanın gaygayası –gargarası, fayas-fayans). Bilhassa mutfakta bildiği aletleri duyunca hafif bir şok geçirdiğimi itiraf edeyim. Arada bir el fenerini aniden yüzüne (katiyen gözüne değil) tutup bu da kim yavvv derseniz bir kikirdeme daha duyabilirsiniz:) Eğer kendi yüzünüze tutup bir de komiklik yaparsanız kocamaan kahkahalarıyla kulaklarınız bayram eder, içinizde güller açar:) Benden söylemesi…:)

>Bu oyunu Ilgaz 2 yaşına yaklaşırken oynamıştık ve o zaman Kitubi’de yazmıştım. Ilgaz artık neredeyse 3 yaşında olacak ama eminim döküntüyü göze alıp yine yapsam, yine bayılarak oynar.
Şirket sırlarıyla oynuyoruz 🙂

Kış için kum havuzu yerine, öğütülmüş “çok gizli evrak” havuzu yaptık. Söylenecek fazla bir şey yok, resim anlatıyor. Fikir birkaç yabancı siteden toplama, malzeme işyerindeki kağıt öğütücüden. Kimse boşaltmadığı için genelde ağzına kadar dolu olduğundan, bir büyük poşet ile tek öğütücü kovasındakileri toparlamak yeterli oldu. Uzay gemisi için gerekli kolilerin peşine, kıyılmış kağıtları da toparlayınca, artık işyerinde atılacak şeyleri önce bana bir soruyorlar, Ilgaz’a lazım mı diye :).

Birkaç not:

  • Küçük yuvarlak lekelerin fotoğrafın netliğini bozduğunu farkedebilirsiniz, bunlar kağıt tozu. Benim gibi eğlence fikriyle sabırsızlanıp alelacele düzeneği kurmak yerine, önce eski bir tülü çuval gibi kullanıp içine doldurarak balkondan silkeleyerek havalandırmanızı tavsiye ederim. Elektri süpürge ile de çekilebilir. Yoksa, ilk oyunda çok fena toz çıkıyor, burnu ve ciğerleri için de bu toz iyi olmayabilir.
  • Oynanmadığında gayet güzel sıkıştırılarak dar bir alanda saklanabiliyor.
  • Havuzun altına büyük bir çarşaf, örtü serin.
  • Sonuçta kağıt olduğu için temizlenemez bir pislik çıkartmıyor. Yine de temizlikten önceki günü seçmekte yarar var. Bizimki gibi üzerine yapışan kağıtlara aldırmadan havuzdan hızla fırlayıp, koşarak odasından kovalarını almaya giderse evde bomba patlamış gibi bir görüntü ortaya çıkabiliyor.

18-24 yaş grubu için oyun fikirleri:
18-24 Aylık Bebek Bakımı – Oyun Zamanları
18 aylık bebeklerin en sevdiği oyun ve oyuncaklar

Bebeğinizle eğlenceli günler dilerim 🙂
Damla
http://www.kitubi.com/
http://www.nurturia.com.tr//people/damla

>

Genelde hipermarketlerin kitap reyonlarına pek bakmam ben. Kitap kitapçıdan alınır gibi bir şiar edinmişim kendime. Bu yüzden internetten de kitap almakta çok zorlanıyorum. Her neyse, geçen gün bu kuralı bozdum. Selin için çoğu kitapçıda bulamadığım bir kitap arıyordum. Bir de şu reyona bakayım dedim ve Pedagog Ali Çankırılı tarafından yazılmış “Benimle Oynar mısın Anne” başlıklı kitabı buldum. Tabii, önce kitabın adı cezbetti beni. Ayça’nın kurduğu web sitesi ve e-grupla (oyun grubu)bir ilgisi var mı diye sayfalarına biraz bakındım. Bir kaç enteresan oyun gözüme çarptı. Kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısında çocuklarımıza el becerileri kazandırmamız ve öğrenme yeteneklerini geliştirmemiz için ne yapmamız gerektiğinin örneklerle anlatıldığı yazılmış. Kitap ev içi, ev dışı, mutfak, okula hazırlık ve grup aktiviteleri başlığı altında 5 bölümden oluşuyor. 365 tane oyun var. Bu da sihirli sayı galiba:)
Kitabın en önemli eksiği hangi oyunun hangi yaş grubuna uygun olduğunun yazılmamış olması. Bir de bazı oyunlar el becerisi olmayan ebeveynler gözönüne alınmadan, şunu yapın, bunu şuraya tutturun filan gibi neyin nasıl yapılacağı açıkça anlatılmadan öylecene yazılıvermiş. Bir çoğu da hepimizin zaten bildiği ve oynadığı oyunlar.
İtiraf ediyorum, kitabın tamamını henüz okuyamadım ama fikir vermesi için aşağıya iki tane oyunu yazıverdim. Maalesef oyunlar henüz denenmiş ve doğal olarak fotoğraflanmış değiller.

Meleğim bu aralar, yeni yılı birlikte kutlamak üzere İstanbul’dan gelen anneanne ve dedesiyle oynamanın keyfini sürdüğünden bu tür oyunlara pek ilgi göstermiyor:)

İlk oyun, kitabın da ilk oyunu. Ellediği her şeyi ağzına almaktan vazgeçmiş yani oral dönemi bitirmiş çocuklar için. 18 ay ve üstü için diyebiliriz. Siz yine de -naçinaze tavsiyem- mümkün olan en büyük bozuk paraları kullanın ve mutlaka birlikte oynayın.
Bozuk Para Temizliği
Gerekli Olanlar: Eski bir diş fırçası, sabun, su, su kabı, bozuk paralar, eski bez parçaları, tuz
Bir su kabına su, tuz, sabun ve bozuk paraları atın. Çocuğunuz diş fırçasıyla bozuk paraları temizlerken çok eğlenecektir. Temizleme işlemi bittiğinde elindeki bez parçasıyla paraları kurulasın.

İkinci oyun kitapta 24. sırada.
Her Şeyden Bir Hikaye
Gerekli Olanlar:Değişik ev eşyaları, büyük bir torba (bence bez olmasında yarar var)
Kitap, oyuncak, hayvan gibi hikaye oluşturmaya uygun altı yedi tane ev eşyasını büyük bir torbaya koyun. Her bir nesneyi teker teker torbadan çıkarıp onlarla başlayan küçük hikayecikler oluşturun: “Bir zamanlar küçük bir tavşancık yaşarmış, bu tavşancık bir gün anahtarıyla oynarken…”

Herhalde bu oyun da 18 ay ve üstü için uygundur. Çocuktan ziyade ebeveynin hayal gücünü geliştirmeye yararmış gibi geldi bana. Ben bu oyunu Selin’in henüz tanımadığı ve artık tanısa iyi olur dediğim nesnelerle oynamayı düşünüyorum. Seçeceğim nesnelerin işlevlerinden bahseden hikayecikler uydurmak da daha anlamlı sanki. Anahtarla oynarken yerine anahtarla kapıyı veya hazine sandığını açarken demek gibi…

Bu oyunlarla ilgili tecrübelerinizi paylaşırsanız sevinirim.

>Ela Naz 17 aylık – Suyun Büyüsü
İlk aktivitemizin adı :”Suyun Büyüsü“. “101 Fun, Easy Games That Help Learn Kids To Focus” kitabında gördüğüm aktivite kitapta da bu adla geçiyor.

Materyal çok basitmiş görünse de sünger ve bir tas su 1.5-3 yaş arası bir çocuğun odaklanması için eğlenceli zamanlar yaratıyor. DİKKAT: Bir tas suyun yanında bile asla çocuğunuzu yalnız bırakmayınız.

Uyarmaya çalıştığımız ilgi noktası: Odaklanma
Materyaller: İki tas, biri yarı dolu
Temiz, kuru sünger parçaları

Süngerleri çocuğunuzun rahatlıkla sıkabileceği küçüklüklerde kesin. Islanmanın çok önemli olmadığı biryerde çocuğunuzun önüne bir dolu bir boş tas koyuyorsunuz. Süngerlere suyu toplayıp diğer tasa sıkarak eğlenmesinin tadını çıkarıyorsunuz. Çocuk burda süngerler yaşken ve kuruyken nasıl olduklarını da görüyor. Suyu öbür tasa aktarması da çok hoşuna gidiyor.

Varyasyonları
* Plastik bir şişenin iki tarafını kesin. Plastiği içi görünmez bir malzemeyle kaplayın. Suyu plastik tünelin içine doğru akıtıp öbür tarafdan nasıl aktığını seyretmesini, yaşına göre kendisinin de yapmasını sağlayabilirsiniz.
* Tenis topu veya benzeri bir topu tasın içine atın.. Çocuğunuz yakalamaya çalıştıkça kaçışına tanık olup, eğlenecektir.
* Tasa mantar tıpalar atıp, bir tarafdan üfürebilirsiniz. Tıpaların suyun yüzündeki hareketi çok hoşuna gidebilir.
Bu oyunlar banyoda da veya çocuk küvetinde de güzel oynanabilir. Oyunlar oynanırken kaymamasına dikkat edin. Kaymaz bir mat güzel olabilir.

Ne öğreniliyor?
Çocuklar eşyaların ıslandığında nasıl şekil ve özellik değiştirebildiğine dair ilk derslerini alıyorlar. Bu örnekte, kuruyken yüzen bir şeyin ıslandığında nasıl battığını da gözlemliyor.
Aynı zamanda, suyun nasıl çeşitli kapların içinden veya dışından geçtiği gibi özelliklerini öğrenme imkanları oluyor.
Dünyada keşfedilecek çok güzel şeyler olduğunu da gösteriyor..

Ela uzun süre süngerlerle oynadı. Ordan oraya su taşıdı. Topu yakalamaya çalıştı. Sonra suya çırparak eğlendi.. Çok keyifli zaman geçirdi.

Küçük Çocuğa Yapıştırmayı Öğretmek


Bir kartona yapıştırılmak üzere bir sürü kare ve üçgen kestik birlikte. Önce makas kullanmanın ne kadar ilginç olduğunu gördü.. Keserken çok eğlendi. Sonra ağzına almadığına emin olarak ve her yapıştırdığımız karede beraber “kare, her üçgende “üçgen” diyerek ev şeklinde beraber yapıştırdık.. Yapıştırmak da hoşuna gitti. Üstüne de biraz makarna ve kürdanla süsleme yapıp çok eğlendik..

Sonra beraber pamukları topak topak hale getirdik.. Ve kağıdımıza yapıştırdık. İki tane göz, bir süpürge, bir de burun kestik. Ela sonra kar kar diye dolandı bütün gün. Keşke kar görüp öyle yapsaydık ama olsun çağrışım yapar diye düşünüyorum..